“Kudüs’e Gelmeyen ‘Filistin’ Demesin”

14 Ağustos 2017

 İsrail’in zulmünü tırmandırmasıyla tazelendi Filistin yaremiz. Tekrar sızladı içimiz.

Filistinli’nin yıllardır maruz kaldığı zulmün sembolü oldu, secdedeyken İsrail askerinin tekmesini yiyen kardeşimiz.

Çaresizce seyrettik.

Öfke, ter olup fışkırdı bütün vücudumuzdaki gözeneklerden.

Şahsen aynı öfkeyi İslam dünyasına karşı da duyduğumu hissettim.

Bir başka İslam ülkesine karşı oluşturduğu ittifakın, Müslümanların en zalim düşmanı İsrail’e karşı adını bile zikredemeyen İslam dünyasına…

“Aslında lafın gelişi ‘İslam dünyası’ diyoruz. Yoksa müslümanları yönetenlerin tamamına yakınının müslüman olmayanlar tarafından yönetildiği bir dünyadan ne bekleyebiliriz ki? İyi ki Türkiye var” diye düşündüm.

Tam da o sıralarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüreğimize su serpen dik duruşu vicdanımın imdadına yetişti.

İsrail bu tepkiyi ciddiye almamış gibi davransa da bal gibi pılıyı pırtıyı toplayıp Mescid-i Aksa’nın etrafındaki işgalini kaldırmıştı.

Durum normale döndüğüne göre biz de Filistin meselesini tekrar paketleyerek dolaba kaldırabilirdik artık değil mi? Biz de öyle yaptık.

Hatta gazetede Filistin meselesine olan hassasiyetimiz sebebiyle pozitif ayrımcılık yaparak gündemden düştüğü halde bir iki gün daha konuyu sayfalarımıza taşımaya devam ettik ve konuyu kapattık. Öyle değil mi? On yıllarca böyle olmadı mı? Her kriz sonrası durum “normal”e döndüğüne göre İsrail nasıl bu kadar mesafe alabilmişti?

Daha 50-60 sene önce, “Dünyanın dört bir tarafında yüzyıllardır mülteci olmaktan bıktık. Bize küçücük bir yer gösterin, kendi vatanımızda uslu uslu yaşayalım” noktasında olan bir İsrail şimdi nasıl evsahibini kendi evine sokmayacak bir küstahlığa ulaştı peki?..

Hiçbir şeyin normale döndüğü filan yok.

İsrail kontrollü bir gerginlik stratejisiyle müslümanların gaflet alışkanlığından azami derecede istifade ederek hızla finale ilerliyor.

GELDİM AMA BİR DE BANA SORUN?

Mescid-i Aksa’daki yangın benim, yıllardır devam eden Kudüs’e gitme arzumu da tekrar alevlendirmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Kudüs’e gidin” çağrısı da eklenince, bir yanda gitme arzusu, öbür yanda ekranlardaki “Sakın… Buralarda başınıza ne geleceği belli olmaz” görüntüsü… Ve üstüne “Mavi Marmara’yı unuttun mu? Adamlar kudurmuş, sivil mivil dinlemiyor” sosu…

Derken, MÜSİAD yönetiminden gelen içten davetin rüzgarına kapılarak, gerisini düşünmeden; gözlerimi kapatıp, “Peki” dedim.

Dedim de gün gelip çatınca vesvese de artmıştı. Hele son ana kadar gizlediğim eşimin ilk duyduğunda “Cumhurbaşkanı mı gidiyor, yoksa Başbakan mı” sorusuna, “İkisi de gitmiyor” cevabı verince, “O halde senin ne işin var, olup bitenleri görmüyor musun” sorusuna da ne cevap vereceğimi bilemedim.

Neyse… Artık dönüşü yoktu, sabahın 04.00’ünde, “Hiç değilse bizi düşünseydin” sitemlerini duymazdan gelerek yola koyuldum.

Kafamda “Giriş esnasında başıma bir şey gelir mi acaba” soruları dolaşıp duruyordu. Çünkü içlerinde yazarımız ve Yayın Danışmanımız Halime Kökce’nin de bulunduğu bir grup meslektaşımız bir süre önce havaalanında saatlerce sorgulandıktan sonra geri gönderilmişlerdi. Hani ben de her fırsatta İsrail ve Amerika’ya övgüler yağdıran biri değildim…

KORKULARINIZ DÜŞMANINIZDIR

İki gündür Filistin’deyiz.

Ve burada olduğumu öğrenen bütün dostlar endişelerini dile getirip, “Aman dikkat et” dedi. Benim için endişelenenler “Ne işin var orada” diye sitem etti.

Girişte bildik birkaç soru dışında hiçbir problem yaşamadım. Hatta en kısa süren pasaport kontrollerinden biriydi.

Tel Aviv’den direkt El Halil’e gittik.

El Halil’e Suriye’nin Halep’i, Irak’ın Musul’u ve Türkiye’nin İstanbul’u diyorlar.

Kudüs’teki zulümlerin gölgesinde kaldığı için pek konuşulmasa da El Halil de iliklerine kadar İsrail zulmünü çekiyor.

İsrail, en müteşebbis ve aktif Filistinlilerin yaşadığı El Halil’den çok ürküyor ve onun için hiç göz açtırmıyor.

Hatta bazen, göz önünde olan Kudüs’te yapamadıklarını El Halil’dekilerden çıkartıyor. Hatta İsrail, işgal planlarını önce El Halil’de uyguluyor, sonra Kudüs’e taşıyor. Halilurrahman Camii’nde Hazreti İbrahim, Hazreti İshak, Hazreti Yakup ve Hazreti Yusuf peygamberlerin ve zevcelerinin medfun olduğu çok önemli bir camidir.  Ve İsrail aslında Mescid-i Aksa’da yapmaya çalıştığı işgali önce gözden uzak olan El Halil’de yapmıştır. Zira adeta peygamberler mezarlığı diyebileceğimiz bu camiyi resmen işgal ederek yarıdan fazlasını sinagog yapmış.

Hem de camiyi İngilizlerin Ortadoğu’yu dizayn ederken, köyleri hatta akrabaları iki ayrı devlete ayırdığı gibi müezzin mahfilini sinagog tarafında bırakmış. Şimdi İsrail istediği zaman ezan okunuyor, istemezse okunmuyor. Mesela cumartesi günleri hiç okunmuyor.

Bununla da bitmiyor.

Cami olarak bıraktıkları o küçücük bölümde de sazlı sözlü eğlenceler tertipliyorlar.

El Halil’de ve Halilurrahman Camii’nde yapılanlar çok önemli. Çünkü, bugün Mescid-i Aksa’da yaşanan zulmün tatbikatı, daha önce El Halil’de yapılmış.

1994 yılında, düzmece bir saldırıyı bahane ederek camiyi ibadete kapatmış ve 9 ay sonra tekrar açtığında yarısı sinagoga dönüşmüştü.

Geriye kalan kısmında ise bir taraftan ibadeti her gün zorlaştırmakta bir taraftan da özellikle cami içinde sazlı sözlü alemler düzenleyerek tamamen el koymaya çalışmaktadır.

Ayrıca, halen Halilurrahman Camii’ne, hücreye giren mahkum gibi tek tek turnikelerden geçerek girilmektedir.

Tam da Mescid-i Aksa’da yapmak istedikleri gibi… Ama o zaman Müslümanlar bu yapılanlara ciddi tepki gösterseydi hem Halilurrahman Camii kurtulacak hem de şimdi Mescid-i Aksa bu günleri yaşamayacaktı.

KUDÜS EV SAHİBİ FİLİSTİNLİ’YE YASAK

Bakmayın ekranlardan yansıyan görüntülere, Kudüs; İsrail’in en tedirgin olduğu yerdir.

Hatta bu tedirginliği, bolca rastladığınız İsrail askerinin gözlerinde rahatlıkla görebiliyorsunuz. Oysa insan öldürdüğü için ceza değil takdir edilecek kadar geniş yetkiye sahipler.

Bizim memlekette de bu psikolojiyi anlatmak için “Ağlayanın malı gülene hayr etmez” derler. Etmeyecek de… Kudüs’te idrak ettiğimiz ilk vakit olan akşam namazını eda etmek için Mescid-i Aksa’ya gittik. Daha Bab-üz Zehra’da başladı kontroller. Mescid-i Aksa bahçesine girerken ise zorunlu olarak tek sıraya sokulduk ve çantalarımıza varıncaya kadar arandık.

Hatta tam kontrolden geçip Mescid-i Aksa arsasına adımımı atıyordum ki, arkamda kalan kontrol noktasından gelen tartışmayı duyunca gazeteci refleksiyle geri döndüm.

Ekibimizden MÜSİAD Nevşehir Şubesi Başkanı Halil Uluer’in çantasından çıkan bir objeye el koymaya çalışıyorlar, o da itiraz ediyordu. Tabii ki onların dediği oldu ve çantadan çıkan o şeye el koydular.

İsrail askerlerini teyakkuza geçiren bu sakıncalı malzeme neydi dersiniz?

Bir adet Türk bayrağı…

Çok garip değil mi?..

Hayır değil…

Çünkü, İsrail’in tırstığı tek ülke laik Türkiye…

Ama bunlar bizim endişelenmemizi gerektiren şeyler değil. Tam aksine onların endişelerinin tezahürü. Nitekim namaz dönüşü arkadaşımız kontrol noktasından geçerken bayrağını aldı.

Ayrıca çok acı bir gerçek, bu sıkı kontrollerin asıl amacı yasaklı Filistinlileri Mescid-i Aksa’ya sokmamak ve Filistinlilerin de büyük çoğunluğunun kendi öz başkentine girmesi yasak…

Evet buradaki asıl amaç Filistinlileri, ölüm dahil her türlü caydırma yöntemlerini kullanarak Kudüs’ten uzaklaştırmaktır.

Çünkü İsrail ancak o zaman nihai hedefine ulaşacaktır. Filistinliler, bu işgale direnmek için her türlü işkenceye katlanıyorlar.

BİREYSEL SORUMLULUK

Ve inanın Kudüs’ün Siyonizme teslim olması sadece Filistinlilerin meselesi değil, asıl bizim meselemiz. Ama “Bizim başarmamız için sizin desteğiniz şart” diyorlar.

“Tamam, zaten devletimiz gereken desteği veriyor” deyip sıyrılmaya çalışmayın, Filistinliler bizzat sizin desteğinizi istiyorlar.

“İyi de kardeşim, biz ne yapabiliriz ki?” demeyin sakın… Akşam, buradaki konsolosluktan TİKA’ya kadar buradaki bütün devlet kurumlarımızın temsilcilikleriyle görüştük. Hepsi görevinin bilincinde ve devletimiz burada şahane işler yapıyor. Bugün, Hıristiyan Mahallesi’nde önünden geçtiğimiz tarihi bir dükkanın sahibi bizi ısrarla içeri davet etti ve pırıl pırıl yenilenmiş kemerleri sonra da duvara monte edilmiş “TİKA” tabelasını gösterdi.

Onlar da ısrarla Filistinlilerin aynı ısrarlı talebini aktardılar. “Devletiniz, yapabileceğini yapıyor zaten. Bundan fazla ne bekleyebiliriz. Türkiye’nin gelip İsrail’i buradan çıkarmasını bekleyemeyiz herhalde. Ama Türkler burada ne kadar çok görünürse biz o kadar güçlü oluruz” diyorlar. Anlayacağınız Filistinli kardeşlerimiz hepinizi buraya bekliyor ve “Bize vereceğiniz en büyük destek budur” diyor. 

BOŞUNA ENDiŞELENMEYiN

Buraya gelmeden önce yaşadığım tereddütleri özellikle sansürsüz yazdım. Çünkü çoğunuzun aynı duygular içerisinde olduğunu biliyorum.

Ama iki gündür buralarda  dolaşıyorum.

Ve o düşüncelerin ne kadar saçma olduğunu burada iliklerime kadar hissediyorum.

Buraya gelmenin, Şanlıurfa veya Bursa’ya gitmekten daha riskli bir yanı yok.

Oralara gitmekten daha fazla zorluğu da yok.

Hatta THY büyük bir hassasiyet göstererek bilet fiyatlarını da düşürdü. Çok ekonomik bütçelerle ailece burada çok anlamlı bir tatil yapılabilir.

Bir yıl boyunca buraya Türkiye’den gelen toplam ziyaretçi sayısının sadece 26 bin kişi olduğunu duydum ve utandım…

Bugün Yahudi Mahallesi’ne bile gittim. Hatta yol üzerindeki bir sinagog dikkatimi çekti, girdim. Hararetle bir şeyler okuyan cemaatin ön tarafına geçip fotoğraflarını çektim. Üstelik “Bari kipa giy, burada başı açık olmaz” dediler, onu da giymedim.

Bu satırları neredeyse bütün günümü geçirdiğim Mescid-i Aksa’da yazıyorum.

İnanın orada, “Filistin’e destek” diye büyük özen hatta fedakarlıklarla yaptığımız yürüyüş, protesto, İsrail mallarına boykot, konsolosluğuna siyah çelenk gibi şeylerin buraya yaptığı hiçbir katkı olmadığı gibi çok da gülünç görünüyor. Hatta uzaktan gönderdiğiniz parayı bile istemiyorlar.

“Buraya gelmeyen Filistin davasına destek olamaz” diyorlar.

Anlamıyor musunuz?

Sizi istiyorlar…

Star

Son Güncelleme: 12.08.2017 17:22